Bumerang - Yazarkafe

11 Ağustos 2013 Pazar

Gürcistan - Batum 01.07.2013

Arhavi'ye kadar gitmişken Gürcistan'a geçmemek olmazdı. Arhavi, Hopa, Artvin civarında yaşayan insanlar için Gürcistan'a geçmek günlük bir olay zaten. Hatta benzin bizde 4,80 TL öbür tarafta 2,50 TL olduğu için insanlar depolarını doldurmak için Batum'a geçiyorlar.
Batum'a büyük bir önyargıyla geçtik. Çünkü daha önceden turla giden arkadaşlarımızdan buranın çok da gezmeye değer bir yer olmadığı ile ilgili ön bir bilgi almıştık. Fakat şunu söylemekte kesinlikle fayda var, gündüzü ile gecesi arasında çok fark var. Geceyi yetiremedik diyebilirim. Birçok oturmak istediğim mekan ve yer kaldı aklımda. Gündüzleri deniz ve plaj, geceleri ise muazzam bir eğlence kenti. İçki ve kumar ucuz. Lüks oteller yapılmakta. Batum'un bundan beş yıl sonraki halinde orada kalmak çok mümkün olmayacak gibi duruyor. Çünkü bölgeye yatırımlar hızla artıyor. Biz oradayken Alfabe kulesi yapılmaktaydı. Gerçi biz oraya gitmeden bir yıl önce çekilmiş programlarda (2012 Temmuz) Eylül ayı gibi açılacağı söylüyordu. Ama biz oradayken, 2013 Temmuz'da yine bir yıl sonra açılacağı söyleniyordu. Alfabe kulesi, Gürcistan'ın alfabesiyle övünmesinden kaynaklı yapılmış. Dünya üzerinde 14 alfabe varmış ve bir tanesi de Gürcü Alfabesi. 

14 Temmuz 2013 Pazar

Doğu Karadeniz 01.07.2013

Bir bölge sadece yeşilden oluşur mu arkadaş ya? Sadece Yeşil var ama otuz bin tonu var. Hep yeşil....Tabi sürekli yağmur yağışı sonrası anlaşılıyor neden böyle olduğu.. Kafayı kaldıramadık yağmurdan. 1 Temmuz'da gidip 6 Temmuz'da döndük ama eşim gezimizin 4. gününde "Aslında buralara yazın gelmek lazım" dedi. İklim anlayışımızı şaşırdık.
Trabzon'a uçak var, ama Doğu Karadeniz'e gelmek için ayrıca Batum'a inip direk Karadeniz'e de gelinebilir. Biz Trabzon'a inerek başladık. Önce Türkiye'de üç tane olan Ayasofya Kilise'sine gittik. Biri herkesin bildiği gibi İstanbul'da, biri Trabzon bir diğeri de Bolu'da bulunmakta. İstanbul'dakinin aksine buradaki Ayasofya Kilisesi bir hafta önce ibadete açılmış ve içerisi camiye çevrilmiş. Tabi duvardaki fresklerin altında namaz kılmamak için fresklerin üzeri örtü ve brandalarla kapatılmış. Fotoğraf'ta namaz kılanlar, üzerinde krem rengi branda ve onun üzerinde en üst tarafta freskler gözüküyor. Ama nahoş bir görüntü ortaya çıkmış. Kilise olarak kalması çevre esnaf ve turizm açısından bence daha yararlı olurdu.

Ayasofya Kilise'sinin dışından görüntüsü ve bahçesi çok güzel. Bu nedenle yeni evlenen çiftlerin de düğün fotoğrafları için tercih ettiği bir mekan haline gelmiş. Burası ilk defa Fatih Sultan Mehmet tarafından 1461 yılında Osmanlı topraklarına kazandırılmış.

Bir sonraki durağımız ise herkesin Trabzon'a gidip mutlaka görmesi gereken Sümene Manastırı oldu. Sümene'de çok canlı freskler var. Ama en güzeli gibip görmek. Ne fotoğraflarından birşey anlaşılıyor ne de ben anlatabilirim. Ama yine de fresklerin görüntüsünden bloga koydum.
Aslında esas olan ne kadar güzel oldukları değil, bizim Türk Milleti olarak herşeyin üzerine ne kadar ismimizi kazımayı sevdiğimizi görmemiz açısından da önemli bir yer.




Sümene'den sonra Akçaabat'a gittik. Sahil Kıyısında 3 tane büyük köfteci var. Tabi her zaman ki gibi, güzel yemekleri karşımda görünce, fotoğraf çekmek veya not almayı unuttum. Ama herhangi dolu bir köfteci olana girip yemenizi öneririm. Porsiyon olarak söylenmiyor köfteler. Siparişinizi kilo üzerinden verebilirsiniz. Sonunda da tatlı ikram ediyorlar. Severseniz fındıklı baklava.

Daha sonrasında kalacağımız yere yerleşmek ve akşam yemeği için Arhavi'ye geçtik. Arhavi'ye giden yol üzerinde hangi yerleşim biriminden sağa (denizin tersine) sapsanız, mutlaka doğa güzellikleriyle dolu bir vadiye giriyorsunuz. Her yerden sular akıyor, her yer şelale ve her yer doğal güzellik. Boşluk olan yerlerde de Çaylık veya Çay bahçelerini görmek mümkün.

Biz Lome Restaurant'a gittik. Herkese de öneririm. Bu arada yol boyunca Trabzon - Arhavi arasında her yerleşim yerinde mutlaka bir Çay Fabrikası var. Ayrıca, vadilere, kanyonlara girdikçe de her vadide mutlaka bir kaç tane çay toplama yerleri bulunuyor. Bunlara inen teleferikleri görmek mümkün.

Karadeniz'de en göze çarpan şey yemek kültürü. Çok birşey yok. Muhlama (veya Kuymak) Mısır Ekmeği, Hamsi Ekmeği gibi şeyler yokluktan türetilmiş. -Bu arada Trabzon tarafında Kuymak yemenizi öneririm.- Mısır veya mısır unundan bir şeyler yapılması yolda, çay ve mısır'dan başka hiçbirşey görmeden ilerlediğinizde kanıksayacağınız bir durum oluşturacak.

Bir sonraki durağımız Karagöl oldu. Karagöl, artık turların da sıkça uğradığı bir güzellik. İki tane Karagöl var. Şavşat'ta olanın daha güzel olduğunu her iki gölü görenlerden duydum. Ama biz Borçka'da olana gittik. Göl'ün etrafında tur atmak hem rahatlıyor hem de kısa süren bir doğa yürüyüşü için çok ideal. Zaten çoğu noktasında yürüyüş ayakkabılarınızın da yanınızda olması iyi olur. Her gittiğiniz yerde patikalardan yürümek zorunda kalacaksınız. Aynı şekilde ufak bir doğa yürüyüşü ile Arhavi'den gidilen Kamilet vadisi içindeki Menşuna Şelalesi'ne vardık. Muhteşem bir manzaraya ulaşıyorsunuz. Hava güzel olsa yüzerdim bile. Yaklaşık 60 ya da 70 metreden dökülen suyun görüntüsü harika. Size küçük olduğunuzu hissettiriyor.


17 Haziran 2013 Pazartesi

2 günde Adana – Antep – Urfa – Halfeti



2 günde Adana – Antep – Urfa – Halfeti


2 günde Adana, Gaziantep, Şanlıurfa ve Halfeti şu şekilde gezilebiliyor. Antalya’dan sabah 7’de Adana Uçağı var. Adana’ya inince hiç vakit kaybetmeden G.Antep. Gaziantep’te Karşıyakalı Halil Usta’nın yeri. Yeri çok basit çünkü şehrin sembolü gibi. Kime sorsanız da gösterir. Zaten tabelaları takip ederek Karşıyaka’yı bulmak kolay. Oradan sonrası çocuk oyuncağı. Dış mekanı gördüğünüzde hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Fakat içine girdiğiniz zaman, filmlerde gördüğünüz bir pencereden girip bambaşka bir dünyaya açılmış gibi oluyorsunuz.
İçerisi çok kalabalık olduğu için gittiğimiz grupla bile aynı masaya oturamadık. Tüm ünlü hizmet sektörü işletmelerinde olduğu gibi burada da duvarlar daha önceden mekanı ziyaret etmiş ünlülerin resimleriyle dolu.  Fotoğrafta gördüğünüz şekilde duvar ve içerisi olduğu gibi dolu. Duvar eskiler, oturanlar mevcut müşteriler… Halil Usta’da herşeyi yemenizde fayda olduğunu düşünüyorum. Halil Usta’ya özgü olansa Küşleme. Küşleme küçükbaş hayvanların sırt bölgesi etinden yapılıyormuş. Ama benim ilgimi salata çekti. Salatası da mükemmel….
Güzel yemeğin ardından, Gaziantep’in çarşısına doğru yola koyulduk. Merkez’de gezilebilecek türlü yerler olmakla birlikte,  ismen belirtmek gelirse, Şirehanı, Zincirli Bedesten, Tahmis Kahvesi eski yapıları arasında sayılabilir. Ayrıca bu yapıların bir güzel özelliği de halen kullanımda olmaları. Tahmis kahvesine gidip kahve içmeyi herkese öneriyorum. Yöreden yetişen bir otla karıştırılarak yapılan özel bir kahve yapılıyor. Ve çarşıda Fıstık, baklava aldıktan sonra dinlenmek için mükemmel bir nokta. Fakat çok ilginçtir ki siz kahvenizi yudumlarken içeri fotoğrafta gördüğünüz çalgı ekibi de dahil olabiliyor. Bu durumda “Aaaa, ne güzel ya, canlı müzik” falan demeyin, çünkü bahşiş almadıkları sürece kulağınızın dibinde bu ses belli bir süre sonra işkenceye dönüşüyor. 

Bu arada baklava için İmam Çağdaş çok öneriliyor ama şunu kesinlikle belirtmem lazım ki, çok farklı noktalardan da benzer lezzetleri tatmanız mümkün. Çünkü yörenin bir kültürü olduğu için hemen hemen herkes aynı tatlara yakın bir ağız tadı tutturmuş durumda. Fakat İmam Çağdaş’a girdiğiniz zaman baklavanın bedava dağıtıldığını düşünebilirsiniz. Çünkü ben öyle düşünmüştüm. İçerisi tıklım tıklımdı.

Zincirli Bedesten’den bir görüntü. Antep’te kurutulmuş sebze, bakırcılar ve halı dokumacıları mevcut. Diğer doğu illeriyle benzerlik gösteriyor.

Zeugma Müzesi


Bu müze daha önce gezdiğim tüm müzelerden çok farklı bir müzeydi. Nedeni, her yerin mozaik ile dolu olmasından kaynaklanıyor. Müze baştan aşağıya inanılmaz sanat eserleriyle dolu ve yıllarca bu kadar korunmuş olması aklınızı başınızdan alabilir. Tüm güzelliği ve heybetli görüntüleri ile size yüzyıllar önceleri düşündürtüyorlar. Antep’in simgesi olan Çingene Kızı da yine bu müzede sergilenmekte. Çingene Kızı aslında kime ait olduğu belirlenemeyen bir eser. Fakat kazı çalışması sırasında yapılan şakalaşmalar sonucu adının bu şekilde kaldığı belirtilmektedir. Yine müzede alınan bilgiye göre Da Vinci’nin Mona Lisa tablosuna çok benzediği ve üç çeyrek metodu kullanarak resmedildiği öğrenilmiştir. Yüzde hüzün ve sevincin aynı anda görülmesi, gözün siz ne taraftan bakarsanız bakın sizi takip etmesi bu benzetmeye neden olur.


Diğer mozaiklerden görüntüler. Çoğu mozaik eski evlerdeki bahçelerdeki havuzların tabanlarını süslüyormuş.

Zeugma Müzesi tam Urfa yolunda. Zeugma’dan çıktıktan sonra Urfa’ya varıp otele yerleştik. Arkasından bizi bekleyen Sıra Gecesine geçtik. Sıra gecesi ile ilgili detayları burada anlatmıyorum çünkü daha önce belirtmiştim. Aşağı yukarı aynı ama şunu kesin belirtmem lazım ki, Gülizar Konuk Evi Sıra Gecesi deneyimi için en iyi seçeneklerden…. Diğer yerlerde biraz hijyenden yoksunluk sıkıntı yaratabilir. Daha sonrasında da uyanıp Urfa Balıklı Göl, Eyyüp Peygamber’in kabri gibi Urfa’daki mevcut yerlere uğradıktan sonra Halfeti’ye doğru yola koyulduk.










Aşağıda Halfeti'nin o eşsiz yukarıdan görüntüsü...




Siyah Gül, sadece bu bölgede yetişiyormuş. Karagül adlı dizinin çekimleri de burada yapılıyormuş. Halfeti sular altında kalmış eski bir yerleşim artık. Aşağıda sular altında kalan cami ve evler gözüküyor. Dizinin yapıldığı yerlere doğru da tur tekneleri yanaşıyor.


4 Mart 2013 Pazartesi

Kapadokya

Neresinden başlanır, nasıl anlatılır bilemiyorum. Balonla gezmek, testi kebabı yemek, püskürük kayalar, tarihi anıtlar, doğa yürüyüşü için uygun kanyonlar..... Öncelikle kalmak için kendinize, herhangi bir yer seçmeniz yeterli... Biz Ürgüp'te kaldık. Ama, Göreme, Uçhisar vesaire vesaire, her yer birbirine oldukça yakın. Ürgüp'te kaldığımız Kilim Oteli ise herkese öneriyorum. Çok sıcak ve candan sahipleri var.

Ürgüp, mükemmel taştan oyulmuş otellere ev sahipliği yapıyor. O kadar ki, çoğunu televizyonlarda izlemiş bile olabilirsiniz. Hatta "özel izinler" alınmış yapılmakta olanları bile gördük. Bir çok peri bacası artık otel olarak hizmete geçmiş.
Kapadokya'da her taraf peri bacası. O yüzden, en iyi peri bacaları şuradaymış buradaymış demeyin. İlk gördüğünüzde çok garip gelecek belki ama, belli bir süre sonra çok normalleşmiş olacak. Bir çok tur otobüsünün durduğu noktaları tavsiye ederim. Burada Tur rehberlerinden birşeyler kapmak da 
mümkün oluyor. Peri Bacalarını İngilizce anlatan bir tur rehberinden öğrendiğime göre (kulak misafiri oldum), peri bacalarının oluşumunda Erciyes, Hasan Dağı gibi çevredeki dağlardan lav püskürmesi en büyük etken. Bu lavlar, toprak katmanı koruyor. Koruyamadığı kısımları yağmur aşındırıyor, yağmurun aşındıramadığı yani şemsiye görevi gördüğü noktalar da diğer toprak katmanlara göre ayakta kaldığı için de peri bacaları olarak karşımıza çıkıyor.

Kapadokya'da bize en ilginç gelen yerlerden biri çok eski yüksek okul binasına sahip Mustafa Paşa kasabası oldu. Tarihi bir kapısı vardı ve hepimizi büyüledi. O kadar eski duruşu, içerisini merak etmemize neden oldu ve her yerini gezdik. Bu kasaba'da bir çok kilise, ören yeri var. Daha keşfedilmemiş, gezmeye açılmamış bir çok yer var. Bazılarının kapılarından içeriye giremedik. Ama ilerleyen bir kaç yıl içinde büyük olasılıkla Mustafa Paşa da fazlasıyla ziyaretçi akınına uğrayacaktır.

Kapadokya bölgesinin yemekleri ve şarabı da bir o kadar güzel. Burada Turasan'ın fabrikasına gidip şarap almanızı ve testi kebabı yemenizi mutlaka öneriyorum. Ayrıca yöreye ait birçok lezzet var. Bunları da keşfetmek size kalıyor.

Yörede bir çok alternatif spor veya etkinlik de yerini almış durumda. En bilineni ve dikkat çekeni ise, Balon..... Balon'la gezmek hem çok zevkli hem de çok değişik fotoğraf karelerini yakalamak, yürüyerek gezdiğiniz yerlere kuşbakışı bakabilmek açısından çok eğlenceli. Balon dümeni olmayan bir alet olduğu için, geziniz planlanan bir noktada bitmeyebiliyor. Daha doğrusu, gezinin ne tarafa doğru olacağını vadiden geçen rüzgarlar karar veriyor. Bu nedenle kalkış noktanız sabit ama iniş noktanızı pilot dahil kimse bilmiyor. Biraz da bu yüzden de zevkli olduğunu söyleyebilirim. Balon'lar sabah saatlerinde (bizim anladığımız sabah kavramından uzak bir saat) 5-6 civarında şişirilmeye başlanıyor ve bu saatlerde yükselmeye başlıyor. Yaklaşık 20-24 kişi arasında yolcu kapasitesi vardı bizim bindiğimiz balonun. Bir tane de pilotu var. Aynı anda sanırım 70-80 balonla uçtuk.                            

Balonla ilgili o kadar çok fotoğraf çekmişim ki, hangisini buraya koyarsam o an hissettiklerimi yansıtır bilemedim. En çok zorlandığım fotoğraf Balon oldu bu nedenle. Hatta geziden döndükten sonra baktım, yer altı şehirleri, tarihi eserler, güzel yemekler arasında en fazla fotoğrafı balona ayırmışım. 3 günlük gezinin sadece 1 saati Balon turuydu oysa. :) Bu nedenle kesinlikle tavsiye ediyorum. Ömürde bir kere... Mutlaka...

Geldik yer altı şehirlerine... Her yerde yeraltı şehirleri var. Zaten bölgeyi gezmek için mutlaka tourist information'a uğrayıp haritanızını edinin. Çok büyük yer altı şehirleri var. Halen çıkarılmaya uğraşılanlar bile var. Kapalı alan korkunuz yoksa, mutlaka gezin. Eski çağlarda yaptıkları şeyler, halen çok ilginç geliyor...

Bu gezinin hakkı, 4 ya da 5 gün bu arada.. Daha kısa gitmenizi tavsiye etmem....