Bumerang - Yazarkafe

4 Haziran 2012 Pazartesi

Bozcaada


Bir yer gezdim hayatım değişti.... Benim için böyle bu Bozcaadayı anlatmak. Ama eminim gidenlerin bir kısmı benim gibi düşünmeyecektir.Yinede ben bayıldım. Eğer bankacılık gibi stres-yoğun bir mesleğiniz varsa, o zaman siz de bendensiniz demektir. Çünkü aradığınız iç huzurunu burada bulabilirsiniz. Mükemmelliği, gezilecek hiçbir yeri olmamasından, gezilip gidilebilecek hiç bir alternatif olmamasından kaynaklanıyor. Biz adaya Mayıs ayında geçtik, bu da adanın oldukça sessiz bir zamanıydı. Bunu da çok tercih eden vardır diye tahmin ediyorum. Dediğim gibi, adada, Balık restoranları, pansiyonlar ve şarap üreticileri var. Başka da bir şey yok. Eğer isterseniz adanın Batı ucuna gidip, güneşin batışını izleyebilirsiniz. Rüzgar tribünlerinin yanından ufka doğru bakarak güneşi batırmak çok keyifli. Biraz da çakırkeyf iseniz ve elinizde, demin yapıldığı yerden aldığınız şarap da duruyorsa... Bir de sevgiliniz varsa, ki bendeki durum da tam olarak buydu... Çok eğlenceliydi.


Kafayı dinlemek için mükemmel olan Bozcaada, güzel sokakları ve şirin evleri ile sokak arasında gezmeyi de zevk haline getiriyor. Adada fiyatlar da çok pahalı değil. 70'lik rakıyı 80 tl'den açtılar mesela. Balık konusunda da kesinlikle pazarlık yapmak gerekiyor. Biz gittiğimizde oteller de pahalı değildi.

Tam bir huzur dedim ya, aşağıdaki otelimizin kapısında şu huzurla yatan köpek tam da bir özeti aslında Bozcaada'nın... Beyaz duvarlar, mavi boyalı kapı ve panjurlar, çiçekler ve huzur... Aşağıdaki fotoğraf doğru kare...



En iyi restoranları değil, ama en cana yakınlarını bulabilirsiniz. Ada'da ağırlıkla, restoran, hotel var. Ama tüm bunlar dışında aslında adanın gerçek ve daha eski geçim kaynağı tarım. Ada'da şaraplık üzüm yetiştiriciliği yapılıyor. Bunun dışında yöre insanları, değişik reçeller yapıp satıyorlar. Kendi zeytinlerini ve zeytinyağlarını da üretiyorlar. Tipik bir Ege köyü aslında. Tek fark feribotla geçilmesi.

Gerçi tek fark diyorum ama, bizim için farklı bir deneyim oldu feribotla seyahat etmek. Öncelikle feribot fiyatını bilmiyorduk.Arabayla geçiş'in 52 tl olduğunu öğrenince benim etim benzim sarardı. Bir de mecburen dönüşü var diye düşünmeye başladım. Zaten dönüşte de yer sıkıntısı olduğu için, Ada'dan Geyikli'ye geçerken randevu alınması gerektiğini duymuştuk. Feribot'ta seyahat ederken, oradaki genç bir yolcuya yaya olarak feribotla kaç paraya geçildiğini sordum. Yayalardan da 3 tl alınıyormuş. Bir de adaya geçince bilet satış ofisinden mi rezervasyon yaptıracağımızı sorunca kız bize "karşı tarafta bilet satış gişesi yok" demesin mi? 4 kişi birbirimizin yüzüne baktık. Çünkü biz sadece adaya gidiş için bilet almıştık. Ama neyse ki sonra durum anlaşıldı. Ada'dan Geyikli'ye geçiş ücretsiz... Bu bilgi önemli ileride şok olmayın. Yani tek bir bilet satılıyor o da Geyikli iskelesinden binerken. (Tabi, bu durumdan istifade edebilen bir arkadaşımız da oldu. Adaya ilk defa gelip ücretsiz ayak basan ve hiç bilmediği halde adaya gelebilen bu arkadaşımızın da ayak basış anını fotoğrafladık haliyle :) Bu arada feribot seferlerini adada yaşayan birinden öğrenmekte fayda var. Örneğin otel rezervasyonu yaptırırken sorun. Çünkü internet sitelerinde her ne kadar bu bilgi varsa da güncel olmayabiliyor ve yaz kış sefer saatleri değişiklik gösteriyor. Zaten bizim ekipteki birinin bütün zamanları yanlış söylemesinden sonra bu durumu anlayabildik tabi. En iyisi Gestaş'ı arayın. 444 0 752... Buradan güncel bilgi de alırsınız.

Ada üzerinde Ziraat Bankası'nın şubesi var. Bunun dışında, yanlış hatırlamıyorsam, Yapı Kredi, İşbankası ve Garanti Bankası atm'leri var. Para ne için lazım madem birşey yoksa diyeceksiniz. Şarap var, üzüm bağları var... Adanın en güzel şeyi de bu.. Yemek içmek yatmak için bir ada. Ve şaraplarını tadın mutlaka, ben çok beğendim. Bir gurme gibi anlayamıyoruz tabi ama, tatlarının farkını ve neden kaynaklandığını anlatarak tattırıyorlar.


Adanın renkleri mavi-beyaz sanki. Çünkü çok yerde maviye ve beyaza rastlıyorsunuz. Örneğin rıhtımdaki restoranlardan birinin fotoğrafını çektim. Sol aşağıda görebilirsiniz. Otelimizin fotoğrafına da dikkat ederseniz orada da mavi ve beyaz göreceksiniz. Ama sanırım kural olan bir renk var. O da bordo. Tüm tenteler bordo idi ben gittiğimde. Merak edip otelciye sordum, kural böyle dedi... Bordo tente üzerine beyaz yazılar var tüm dükkanların önünde.



Bir de geçim kaynakları tarım olduğu için aşağıdaki gibi tarım makinelerinden de çok var. Tam olarak ne olduğunu anlayamadığım, ama bizim oralarda su motorlarından bozarak yapılan pat-pat denilen tipteki makinelere benziyorlar. Sormayı unuttum.


Bozcaada'ya gittiğinizde -mutlaka size de diyecekler- gün batımını kaçırmayın, gün batımı çok güzel oluyor falan deniliyor. Siz de merak içinde adanın batısına doğru giderek bu gün batımını görmeye gidiyorsunuz. Bir çok değişik yerde izlediğiniz bu sahneyi izlemeye gidiyorsunuz. İlk başta ön yargılıydım fakat sonradan orayı görünce konu ile ilgili fikrim değişti. Mutlaka görmelisiniz, inanamayacaksınız falan demiyorum ama, hoş sohbet için, bir de şarabınızı güzelce yudumlamak için güzel bir yer. Ayrıca, Rüzgar tribünleri çok yaklaşabileceğiniz bir yer. İlginçtir, biz erkeklerin ilgisi gün batımından çok rüzgar tribünlerindeydi. Kaça mal oluyor, nasıl dönüyor, direğinden adam geçer mi falan daha önemli gelmişti o an...

Ama şimdi olanları daha iyi anlıyorum, o an onları düşünmemizin tek nedeni sanırım şaraptı :)


Bergama

Tarihteki ilk hastane veya hastane bölgesi diyebiliriz Bergama için. Bilindik de bir hikayesi var bu toprakların. Ünlü bir Romalı avlanırken yaralanıyor, buranın sularında şifa buluyor. Buraya bir tapınak yaptırıp olayı başlatıyor. Ama bence bu kadar önemli bir sağlık merkezi olmalarının nedeni, sağlıklı sular, şifalı otlar değil uyguladıkları temel strateji.... Strateji şu; rahipler, ön bir muayene edip insanları şehrin içine o şekilde alıyorlarmış ve ölümcül hastalarla, hamileleri içeri almıyorlarmış. Kapıya da şimdiki esnafların "satılan mal geri alınmaz" yazdığı gibi utanmadan şöyle yazmışlar "Bütün Tanrıların Kutsiyeti için Asklepion'a Ölüm Girmesi Yasaktır".... Yani adamların ün yapması doğal.

Uygulanan yöntemler çok saçma sapan değil aslında.. Ruhi hastalıklarda uyku odalarında yatırıp, rüyaları yorumlatmak, bedensel hastalıklarda çamur banyoları, bitkisel yağ ya da merhemlerle masaj yapma, kan aldırma, cerrahi müdahaleler gibi yöntemler uygulanıyormuş. En ünlü hekim de Galenosmuş.


Asklepion tapınağından çıktıktan sonra, Bergama'da turlamaya devam ettik. Müzeye gittik. Ama Bergama'da öyle bir hava var ki, anlatamam. Nedeni şu.. Hani her sene gelir de, yeni yılda ne istiyorsunuz sorusuna "Dünya Barışı" falan denir ya... Hah, tam da bu olmuş.. Bergama'ya Dünya Barışı gelmiş. Nedenini anlamadım ama herkes bir mutlu, bir güleç, bir yardımsever... Devlet dairesidir nihayetinde Tourist Information yazan yerler. Girdim bir tanesine harita falan isteyeceğim. Ama biliyorum başıma gelecek muameleyi, sen de nerden çıktın dercesine bir bakış bekledim. Yok, kadın bana mısın demedi.. Bir ilgi, bir alaka, şaştım kaldım. Sonra Müze'nin girişindeki memurlar, Askpleion'a girişteki yardımsever çalışanlar... Bu nedenle Bergama halkını çok sevdik. Ve şu yanda gördüğünüz fotoğrafı da orada herhangi bir evin duvarında bulup çektik. Değişik ülke bayrakları, değişik figürler var ve bana nedense huzur verdi.

Bergama'da müzeye kesin gidin. Gidin ama, yüreğiniz kaldırmayacak, Zeus Tapınağı'nı tutmuş Almanya'ya götürmüşler. Bizim müzede de maketi var ne yazık ki. Ama yine de birçok değerli parça ve heykel, halen müzede sergileniyor. Zeus Tapınağı bir söylentiye göre, Abdülmecit zamanında göz yumulmuş. Ama müze duvarlarında şöyle yazıyor, Alman Mühendis Carl Humann Bergama'ya geldi ve sunağa ait friz bloklarını bir şekilde Almanya'ya götürdü. Çok komik ama böyle yazmışlar, yapacak birşey yok yani...

Ama Bergama Müzesi'nden öğrenilebilecek ve kulağa ilginç gelen hikaye ise, doktor ve eczacıların amblemi olan, bir çanağa tırmanan ve birbirlerine sarmaş dolaş olan yılan figürünün hikayesi;

Şu hani demin Askpleios'tan bahsetmiştim; hamileleri almıyorlar, ölümcül hastaları almıyorlar böylece itibarlarını sarsmıyorlardı.... İşte oranın çok meşhur hekimi Galenos'a bir gün bir adam getirmişler. Tabi Virankapıda rahipler bakıp inceleyip almışlar, giysileri çıkarılmış, adam uyku odasına götürülmüş, ama sayıklamalarından ve gördüğü rüyalardan bir türlü tam olarak ne yapabileceklerine karar verememişler. Galenos'un karşısına çıktığında adam ayakta duramayacak kadar bitkin bir haldeymiş. Bu nedenle, Galenos bakmış adam gidici, itibarı sarsmamak için, demiş "seni buradan göndermek zorundayım." "Akrabalarına da haber vereceğiz, seni Virankapı'nın ilerisindeki ormanlık alandan alsınlar." Böylece, içerde ölmeyecek ve Asklepios'un adına zeval gelmeyecektir. Hasta adam orada yakınlarını beklerken, acıları daha da katlanılmaz bir hale gelmiş. Tam bu sırada, bir süt kasesi etrafında hem süt içmeye çalışan, hem de birbirlerini engellemeye çalışan iki yılan kavga ediyorlar ve zehirlerini bir taraftan süte saçıyorlar. Adam bir an önce ölmenin hevesiyle, süt kasesini içmiş. İçtikten sonra bayılan hastayı, yakınları bulmuş ve ölmek üzere olan adam, dirilmiş. Bu olay Galenos'a anlatıldığında Galenos panzehiri bulmuş ve bunun sevinciyle o günden bugüne tüm sağlıkçıların amblemi olan  yandaki fotoğrafta da görülen ve şu an Bergama Müzesi'nde sergilenen bu heykeli yaptırmış.

Bergama'da yukarı doğru çıkarken, Trajan tapınağı var, oraya giderken de Basilica'yı göreceksiniz. Bu iki tarihi yer de, tarih meraklıları için görülmesi gereken yerler. Basilica'da hacı olmak için gelinen kiliselerden birisi. Yukarıya çıkarken, teleferik var. Tercih edebilirsiniz.