Bumerang - Yazarkafe

16 Ağustos 2011 Salı

Kıbrıs



Çoğu kişinin d
eyimi ile ada... Ada'ya çıktık. Herkesin en sık tercih ettiği, adaya ulaşmak için en çok kullandığı yöntemle Kıbrıs'a geldik. Uçtuk. Ercan Havaalanına indik. Antalya'dan kalkan sabah 6.45 uçağıyla adaya yaklaşık saat 8 gibi indik ve pasaport kontrolden sonra en sonunda havaalanı kapısından çıktık. Pasaport kontrolü diyorum ama bilmeyenler merak etmesinler çünkü Kıbrıs'a gelmek için sadece T.C. kimliği yeterli oluyor. Başk
a herhangi bir evrak, bilgi veya belge istenmiyor. Sadece Türkiye'den çıkış yaparken yanınıza verdikleri ve TC kimlik numaranızı yazdığınız küç
ük beyaz kağıdı kaybetmeyin. Çünkü bu kağıt bir nevi pasaportunuz yerine geçiyor. Ercan Havaalanına indikten sonra Magosa ile Lefkoşa aralarında bir yerlerde olmuş oluyorsunuz. Başkent Lefkoşa daha yakın, yaklaşık 20 km. Bu nedenle biz de gezimizi hem oradan başlatalım hem de çabucak birşeyler yiyelim diye gittik.
Lefkoşa'da ilk gittiğimiz yer Büyük Han
, nam-ı diğer Alanyalılar Hanı. Bu han Ada'nın alınmasından 1 yıl sonra, 1572 yılında Muzaffer Paşa tarafından yaptırılmış. Muzaffer Paşa'nın muhtemelen ilk Vali olarak görev yaptığı yer olabilir çünkü göreve geldik
ten sonra 1 yıl içinde böyle bir yer yaptırması buna delalet. Bu han aynı zamanda Bursa'da bulunan Koza Han ile çok benzer özelliklere sahipmiş. Bunu da Han'ın duvarında bulunan bilgilendirme panosundan yazıyorum. 1878 yılında Ada'nın İngilizler'e kiralanmasından sonra bu Han cezaevi olarak kullanılmış. 1901'den 1925'e kadar tekrar Han olarak kullanılmış. 1962 yılına kadar da fa
kir ailelere kiraya verilmiş. Toplam 68 odası bulunan Han, Mali yetersizlik nedeniyle uzun süre restorasyon görmemiş. En sonunda 2001 yılında restorasyonu tamamlanmış.

Diyeceksiniz ki, lafı çok uzattın bu sefer. Ben çok sevdim Hanı..

Han'dan çıktıktan sonra yine Lefkoşa'da ilginç bir noktaya gittik. Burası tam sınırın olduğu Gençlik Parkı. Gençlik Park'ından bakınca hemen Rum evleri başlıyor. Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz ev 60-70 metre uzağımızda k
ullanılmakta olan bir Güney Kıbrıs Rum'larına ait evdi. Bu şekilde bir sınır az bulunur. Bu gördüğünüz tel örgüden fotoğrafı çektiğimiz yerler Kuzey Kıbrıs, telin öbür tarafı, Güney Kıbrıs.


Lefkoşa Merkez'de tüm kamu binaları, eski tarihi yapılar ve Lokmacı Kapısı mevcut. Lefkoşa, iki tarafın da başkenti. Savaştan sonra ortasından suni bir şekilde ikiye ayrılmış çok ilginç bir kent. Herşeyiyle farklı. Üstelik yerleşik Kıbrıs'lılar iki tarafa da rahatça geçebiliyorlar. Kıbrıs'ta doğmuş olanların Rum tarafı için olan kimliklerden de alma şansları var. Öyle ilginç ki ada'da yaşayanların bazıları Türk tarafında oturup Rum tarafına çalışmaya geçebiliyorlar. Ya da tam tersi de mevcut.


St. Hillarion Kalesi


İşte, yüzde yüz alınamaz diyebileceğim bir kale daha. Üstelik çok yükseğe yapmışlar ve çık çık bitmiyor. Çıkılan yer aslında denizden sadece 700 metre yükseklikte ama Kıbrıs'ın müthiş sıcağı altında çıkmak insanı yoruyor. Yormak lafı burada biraz hafif kaldı, yormuyor. Tam olarak insanın üzerinden bir tır yavaş yavaş geçiyor gibi. Bu daha gerçeğe yakın. O nedenle, imkan ve zaman varsa, sabah serinliğinde çıkmanızı öneririm. Çünkü kapı en son akşamüstü 5'te ziyaretçi alımına kapanıyor ve akşam 6 dediğinde herkes çıkmış ve St. Hillarion kapanmış oluyor.

St. Hillarion'ın diğer adı, DIEU D'AMOUR olarak biliniyor. Bu da Didymos (ikiz tepe) lafının yanlış söylene söylene öyle kalmasından ileri geliyormuş. Bu arada Walt Disney'deki çizgi filmler bile bu kaleden esinlenilerek yapılıyormuş. İşte yandaki fotoğraf kale duvarlarından.


Sağ taraftaki fotoğraf da St. Hillarion'dan çekilmiş bir görüntü. Neden kale'nin fotoğrafı yok hiç????

Çünkü kale bir harabe, ancak içinde gezerseniz anlamı var. Fotoğraflarına bakarak anlaşılabilecek bir durumu yok. Bu arada kaleye çıkarken mutlaka yanınıza su alın. Arabanızla belli bir yüksekliğe kadar çıkabiliyorsunuz. O durduğunuz noktadan daha ileriye ancak yaya çıkılabiliyor. O noktada tüm ihtiyaçlarınızı giderin. Yukarı kadar durabileceğiniz veya su alabileceğiniz bir nokta bulunmuyor. Bir yer var aslında ama sahibi çok kaba olduğu için hiç önermiyorum. Kendini kalenin sahibi sanıyor ve daha kapıdan içeri girerken başlıyor söylenmeye, birşey içmeyecekseniz girmeyin diyor. Ve kendisine tahsis edilen tüm bölüme bunları yazmış ne yazık ki... Güzel Kıbrıs'lı insanları temsil etmeyen bir şahsın orada olması da çok üzücü. Misafirperver Kıbrıs'lılar da bu şahsın orada bulunmasına ve ülkelerine gelen misafirlere kötü davranmalarına üzülüyorlardır diye düşünüyorum.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder